28 Mayıs 2013 Salı

Saç dökülmesinin nedenleri

Tarama özürlü erkekler, yeniden saç sahibi olma konusunda bugüne dek hep hayal kırıklığı yaşadılar. Ancak son günlerde bilim adamlarının saç dökülme nedenlerinin kökenine inmeleri bu konudaki umutların yeniden yeşermesine yol açıyor.

Saç dökülmesi ve kellik yüzyıllardır erkeklerin korkulu rüyası. Bu sorunlarına çare oluşturacak her türlü öneri ve formüle umutlarını bağlayan erkekler ne yazık ki işin sonunda hem paralarını, hem de umutlarını yitirmekle kalmayıp, bir de saçsız bir yaşama mahküm olmanın hüznünü yaşıyorlar.

Sorunlarına radikal bir çözüm bulamayanlar için tek bir çözüm kalıyor. O da saçsız bölgelerini şapka ve perukların altında saklamak. Bugüne dek bilim de kendine bağlanan umutları boşa çıkarttı. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi tarafından onaylanan iki kellik ilacı beklenen sonucu veremedi. Örneğin ''Finasteride'', bir yıllık bir kullanım sonucunda yüzde 50 olasılıkla, ancak birkaç tel saçın çıkmasını sağlıyor. Bu arada aslında yüksek tansiyon ilacı olan ''Minoxidil' 'in de Finasteride'den pek bir farkı olmadığı görülüyor. Bütün bu olumsuzlukların etkisi altında kalan kamuoyu, bilim adamlarının kelliğe çare buldukları yönündeki açıklamalarını, doğal olarak kuşku ile karşılıyorlar. Ancak son günlerde yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlar bu kuşkuları ortadan kaldıracak nitelikte.

Son çalışmaların eskilerinden farkı, bilimin kelliğin nedenlerini gün ışığına çıkartması. Bu seferki çözüm, başarı olasılığı düşük operasyonlar ve ne idüğü belirsiz kremler gibi işi şansa bırakmıyor. Saç dökülmesine yol açan genleri, proteinleri ve hormonları hedef alan terapi şekilleri ve ilaçlar bu sefer işi kökünden halledecek gibi.

''Bundan sonraki yıllar içinde kellik tedavisinde çok farklı bir yaklaşım izleyeceksiniz'' diye konuşan Melbourne Üniversitesi'nden dermatolog Rodney Sinclair, insanları saçsız bırakan genin tespit etmenin haklı gururunu yaşıyor. Sinclaire'e göre bundan böyle genetik terapilerin ve müdahalelerin devreye gireceğini, bunların uzun süreli ve kişiye özel çözümler sunacağını ileri sürüyor.

Kanser araştırmaları dururken, kelliğe çözüm aranması ve bu yolda milyonlarca doların harcanması bir çoklarına ters gelebilir. Ancak saçları tümüyle dökülmüş erkekler, bu uğurda harcanan her kuruşun haklı nedenlere dayandığına inanıyor. ''Saçları dökülmüş insanlar için bu konunun ne denli önemli olduğunu bilemezsiniz'' diye konuşan New York şehrindeki Weill Cornell Tıp Fakültesi'ne bağlı Genetik Tıp Enstitüsü'nden Ron Crystal, ''Saç dökülmesi sorunu ile karşı karşıya kalan yüzlerce kişi, sorunlarına çare bulmam için bana neredeyse yalvarıyorlar. Gönderilen mektuplardaki ifadeden bu konunun onlar için ne denli yaşamsal olduğu anlıyorum'' diyor. Crystal aslında kanser ve kalp hastalıkları tedavisinde geliştirdiği gen terapilerle ünlü. Ancak bu araştırmalarını sürdürürken rastlantı sonucu saçın büyümesine neden olan geni de bulmuş. Ancak şimdilik farelerde görünen bu genin insanlardaki versiyonunun da kısa süre sonra ortaya çıkması bekleniyor.

Erkeklerin yüzde 15'i 30 yaşına gelinceye kadar saçlarının önemli bir kısmını kaybeder. 45 yaşında ise erkeklerin yüzde 50'si saç yitimine uğramıştır. Klasik olarak saç dökülmesi erkeklerde şakaktan başlayarak tepeye doğru yürür. Sonuçta kafanın arka kısmı hariç tüm saçlar dökülür. Ancak erkeklerde sıkça görülen bu durum hayvanlarda nadiren görülür. Makak maymunları, tepelerindeki kılları insanlar gibi dökülen tek hayvandır. Kadınlar da ileri yaşlarda saç dökülmesi sorununu yaşarlar. Ancak kadınlardaki saç dökülmesi erkekler kadar dramatik değildir.

Saç dökülmesinin nedenleri

Saç dökülmesinin altında yatan gizi çözmeye uğraşan bilim adamları, önce kafa derisindeki folikülleri tek tek ele alıp incelediler. Ve bu çalışmaların sonucunda, beklentilerin aksine, kelliğin kafada saç kalmaması ile ilgili olmadığını gördüler. Burada sorun yanlış saç tipinin devreye girmesiydi. Her saç kılı diğerlerinden bağımsız olarak büyür. Ayrıca saç büyümesi sabit bir süreç izlemez. Ortalama olarak, henüz kelleşmemiş bir kafadaki saç folikülü 18 ayda büyür. Bu sürede kıl günde 0.4 milimetre uzar. Daha sonra saç üreten hücreler ölür ve folikül 6 ay süren bir uykuya yatar. Doğal olarak bu süre içinde saç kılı dökülür. 6 ayın sonunda uykudan uyanan folikül yeniden saç üretme fazına girer. Bir insanın kafası kelleştiği zaman taze çıkan saçlar giderek incelir, rengini yitirir ve zaman içinde görünmez olur. Bu noktada kafa derisi çıplakmış gibi bir izlenim doğar.

Ancak saçsız erkeklerdeki folikül sayısı saçı olanlardan ne az, ne de çoktur. Yalnızca saç kılları minyatürleşmiştir. Folikülün bunu yapmasının altında bir neden yatmaktadır. Bugün Fransa, Clichy'deki L'Oreal Saç Biyolojisi Araştırma Grubu'ndan biyokimyacı Bruno Bernard , bu nedeni bulduğunu ileri sürüyor.

Bernard'a göre her folikül sınırlı sayıda siklüsden geçmek üzere programlanmıştır. Ancak her siklüsten sonra saç üreten hücrelerin sayısı azalır ve ancak minyatür özellikte saç üretebilir. Ancak bu tek başına niçin bazı erkeklerin kel, diğerlerinin saçlı olduğunu açıklamaya yetmez. Peki, bu farkı ne yaratmaktadır? Bernard'a göre saçsız erkeklerin sorunu, normal saçlı erkeklere oranla daha fazla sayıda siklüsden geçmeleridir.

Bernard, bu tezini kanıtlamak için kel erkeklerin kafasındaki foliküllerini tek tek incelediği zaman, saçsız bölgelerdeki foliküllerin siklüsleri daha hızlı yaşadığını gördü. Ve bir bilgisayar modeli bunu kesinlikle kanıtladı. Bu model kafada, saçlar önce şakaklardan dökülmeye başladı. Bu insanlarda da böyleydi.

Yeni yaklaşımlar

Bu aşamadan sonra sıra ikinci soruyu yanıtlamaya geldi. Saç siklüslerini kısaltan etmen neydi? 2400 yıl önce Hipokrat bunun yanıtını bulmuştu. Hadım edilmiş erkeklerin saçlarının dökülmediğini ilk keşfeden Hipokrat'tı. Zamanla, saçları dökülen erkeklerin kafa derilerinin içerdiği dihidrotestosteron (DHT) adlı erkeklik hormonunun miktarının yaşla birlikte azalmadığı anlaşıldı. Hadım edilmiş erkeklerde bu hormonun kaynağı yok edilir. Ayrıca, kel erkeklerin kan dolaşımındaki DHT miktarının saçlı erkeklerle aynı olmasına karşın, saç kıllarının döküldüğü bölgelerdeki foliküllerin içerdiği DHT düzeyinin önemli ölçüde yüksek olduğu görülüyor. Çünkü bu bölgelerdeki foliküllerde, DHT üreten enzim düzeyi daha yüksektir.

Diğer taraftan Melbourne Üniversitesi'nden genetikçi Stephen Harrap ve Justine Ellis bu görüşe karşı çıkıyorlar. Yürüttükleri araştırmaların sonucunda DHT üreten enzim genlerinin masum olduğunu gördüler. Bu yılın başlarında bu iki bilim adamı kelliğe yol açan suçluyu bulduklarını açıkladılar. Bu suçlu DHT'yi hücrelere taşıyan spesifik bir proteindi. Saçları dökülen erkeklerde bu protein düzeyinin yüksek olduğu görülüyordu. Ancak proteinin işlevi saç folikülleri ise sınırlı değildi; kasların gelişiminden ses tellerine kadar pek çok alanda etkiliydi. Sinclair bu taşıyıcı proteine müdahale edilmesi durumunda erkek hormon fonksiyonlarının tümüyle olumsuz yönde etkileneceğini, hatta proteinin tümüyle işlevsiz bırakılması durumunda ortaya hadım edilmiş erkeklerin çıkacağını belirtti.

Araştırmalarına Avustralya'da devam eden Sinclair, son günlerde yeni bir genetik izin peşinde olduğunu açıkladı. Burada anahtar belirleyici bir düzine kadar ''şekillendirici'' gen. Adından anlaşılacağı üzere bu genler, insanın temel anatomisinin oluşumunu sağlar. İnsan gelişiminin ilk günlerinde bu genler, bir yerine iki göze, bir yerine iki ön dişe sahip olmamızı sağlar. Bunun gibi pek çok temel özelliğimizi şekillendirici genlere borçluyuz. Bu bağlamda folikül düzeni de şekillendirici genlerden biri olan ve adına ''Sonik kirpi-Sonic hedgehog'' denilen genin kontrolü altındadır. 1999 yılında Crystal, sonik kirpi genini yetişkin bir sıçana enjekte ettiğinde sıçanda yeni kılların oluştuğu izlendi. Ancak kelliğin giderilmesi için sonik kirpi genini hedef alan gen terapisinde uzmanların çok dikkatli olmaları gerekir, çünkü fazla miktarda enjekte edilen gen tümör oluşumlarına neden olabilir.

Gen terapi konusundaki araştırmalar son hızıyla devam ededursun, saç nakli halihazırda en etkin yöntem olarak son derece yaygın. Ancak bu yöntem de sütten çıkma ak kaşık değil. Öncelikle bu teknikle yeni foliküller ilave edilmiyor; yalnızca folikülleri yeniden düzene sokuyor. Durham Üniversitesi'nden Christiano ve Colin Jahoda bu sakıncayı ortadan kaldıracak bir teknik geliştirdiler. İnsan foliküllerinden elde edilen özel hücreler, çıplak bir cilde nakledildiği zaman yeni foliküller oluşuyor. ''Folikül klonlama'' adı verilen bu yöntem ne yazık ki tek bir folikül için 20 donor folikülün imha edilmesi gibi istenmeyen durumlara yol açıyor. Christiano bu konudaki görüşlerini şöyle açıklıyor:''Yakın gelecekte hücresel terapiler konvansiyonel terapilerin yerini alacak. Rasyonel ilaç hedeflerini tespit etmek oldukça uzun zaman alan bir yaklaşım. Oysa hücresel teknikler bu kadar uzun sürmeyecek'' 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder