18 Haziran 2013 Salı

Akciğer Kanseri Teşhisi Nasıl olur?Tedavilsi? Dikkat edilmesi Gerekenler Nelerdir?

Akciğer kanseri; her iki cinste de en sık görülen kanserden ölüm nedenidir. Tüm kanser ölümlerinin yaklaşık %28′ ini oluşturmaktadır. Akciğer kanserlerinin %85-90′ ından sigara sorumludur. ABD ve Batı Avrupa’ da sigara karşıtı kampanyalar ile görülme sıklığı erkeklerde azalma eğilimindeyken, Doğu Avrupa ve ülkemizde kadınlarda sigara alışkanlığındaki artış nedeniyle sıklığı giderek artmaktadır.
Sigara içenlerde akciğer kanserine yakalanma riski yirmi kat fazladır, pasif sigara maruziyetinde bile risk %20-30 artmaktadır. Sigaranın içinde 4000′ den fazla kimyasal ve partikül mevcuttur ve bunların %50-60 kadarı krom, arsenik, civa, kurşun, nikel, radon, polonyum, bizmut, kadmiyum, nitrözaminler, polisiklik aromatik hidrokarbonlar gibi karsinojenlerdir. Sigaradaki risk sigaraya başlama yaşına, içilen sigara sayısına, sigara içme süresine ve inhalasyonun derecesine göre değişmektedir. Bunun en anlamlı örneği kanser yapmadığı sanılan light sigaralardır Sanılanın aksine filtreli yada düşük tar içeren light sigaraları içenlerde kanser riski azalmamakta, kanser tipi squamoz hücreliden adenokansere değişmektedir. Yine sigarayı bırakanlarda risk azalmakta, ancak hiç içmemiş bireylerin düzeyine inmemektedir.
3862_ksuruk
Sigara haricinde akciğer kanseri riskini arttıran bazı çevresel ve mesleki faktörler vardır. Bunlardan en önemlileri ülkemizde de çok sık maruz kalınan asbest ve radondur. Asbest lifleri ısı ve strese dayanıklı olduğundan gemi, izolasyon, otomativ sanayide çok fazla kullanılır. Ayrıca ısı ve su yalıtımı sağladığından Doğu Anadolu’ da sıklıkla evlerin sıvanmasında, badanasında kullanılmaktadır. Eskişehir, Yozgat, Sivas, Bilecik, Diyarbakır’ da toprakta doğal olarak da bulunur. Akciğer kanserlerinin %3-4′ ünden sorumludur. Radon ise toprakta doğal olarak bulunan radyoaktif bir gazdır. Amerika’ da akciğer kanserlerinin ikinci en sık sebebidir, metro ve tünel işçileri risk grubudur. Asbest ve radon haricinde metaller, mustard gazı, rasyasyon, klor metil eter riski arttıran diğer çevresel faktörlerdir. Bazı kişilerde genetik yatkınlıklar saptanmış ve genetik faktörlerin de etiyolojide rolü olduğu tespit edilmiştir. Bunlar dışında çevre kirliliği, A ve C vitamini eksiklikleri, akciğer fibrozisi, KOAH gibi faktörler akciğer kanserine yakalanma olasılığını arttırmaktadır.
Akciğer kanseri önlenebilir bir hastalıktır ve önlenmesinde en önemli aşama sigaraya başlanmasının önlenmesi, içenlerde ise sigaranın bıraktırılmasıdır. Akciğer kanserli bir hastanın sigara içmeye devam etmesi durumunda ikincil kanserlerin gelişimi, tedavide ortaya çıkan komplikasyonlar ve azalmış sağ kalım söz konusudur. Sigara dumanı gibi karsinojenlere uzun süre maruz kalma sonucu hücrelerde metaplazi daha sonra displazi gelişir. Displazi; hücrelerin farklılaşma ve olgunlaşmasındaki bir anomaliyi ifade eder. Erken evre kanser belirtisidir. Displazi sadece epitel içinde sınırlı ise karsinoma in situ, bazal membranı geçmişse invaziv bir kanserdir.
Dünya Sağlık Örgütü; akciğer kanserlerini biyoloji, tedavi ve prognoza dayanarak iki sınıfa ayırmıştır. Bunlar; %15 oranında görülen küçük hücreli akciğer kanseri ve % 85 oranında görünen küçük hücreli dışı akciğer kanseridir. Küçük hücreli dışı akciğer kanserlerinin squamöz hücreli ve nonsquamöz hücreli olmak üzere iki ana tipi vardır.
3862_sigara
Küçük hücreli akciğer kanseri; tüm akciğer kanserlerinin %15-18′ idir. Diğer türlere göre daha hızlı çoğalır bu nedenle yaygın metastazlar daha erkendir. Hastaların 2/3′ ü toraks dışında belirgin metastazlarla gelir. Paraneoplastik sendromların en sık görüldüğü hücre tipidir. Paraneoplastik sendrom bir tümör veya tümörün metastazları ile doğrudan ilgili olmayan, yerleşim yerlerinden uzaktaki, ancak tümörün varlığına bağlı olan ve dolayısı ile tümörün çıkarılmasından sonra gerileyebilen belirti ve bulgularıdır.
*Squamöz hücreli kanser: tüm akciğer kanserlerinin %30′ unu oluşturur. Ülkemizde en çok görülen akciğer kanseri türüdür. Genellikle yavaş büyüyüp, lokal kalma eğilimindedirler. Akciğerin merkezine yerleşirler nadiren periferde de olabilirler. Orta kısımlarında nekroza bağlı kavitasyon bulunur.
*Adenokanser: tüm akciğer kanserlerinin %40′ ıdır. Genç yaşta, kadın hastalarda, sigara içmeyen veya sigarayı bırakmış kişilerde görülen akciğer kanseri türüdür. Gelişmiş ülkelerde en sık görülen tipidir. Genellikle akciğerin periferinde yerleşirler tek veya çok sayıda olabilirler.

Akciğer kanserinde görülen bulgular nelerdir?
Akciğer kanseri genellikle semptom vermez, hastalar ileri evrede başvururlar. Hastalık tanı anında %20 oranında lokal, %25 oranında lenf bezlerini tutmuş ve %55 oranında metastaz yapmış durumdadır. Tümör geniş bir bronştan köken alıyorsa erken dönemde semptom verir. Periferik bölgelerde bulunanlar hiç bir belirti vermeden büyük boyutlara ulaşırlar. Öksürük erken dönemde en sık semptomdur. Hemoptizi yani öksürükle kan gelmesi, özellikle geniş bronşlardan köken alan tümörlerde görülür. Nefes darlığı, geniş bir bronşun tıkanması sonucu akciğerin bir lobunun çökmesi veya geniş ve yaygın bir plevral effüzyonun varlığını gösterir. Laringeal sinirin tutulumuna bağlı ses kısıklığı görülebilir veya bu ses kısıklığı ikincil bir larinks kanserinin işareti olabilir. Plevra yani akciğer zarının tutulumuna bağlı plevral ağrı oluşabilir. Tümör yüküne bağlı iştahsızlık, halsizlik ve kilo kaybı olabilir. Bunlar haricinde tümörün metastazlarına bağlı çeşitli semptomlar olabilir. En sık beyin, kemik, karaciğer, böbrek üstü bezleri ve karşı akciğere metastaz yaparlar. Kemik metastazlarında şiddetli, gece uykudan uyandıran ağrı vardır. Beyin metastazlarına bağlı baş ağrısı, bulantı-kusma, halsizlik, epilepsi, genel düşkünlük ve mental durumda bozulma olabilir. Beyine en sık metastazı adenokanserler yapar.

Klimanın Zararları Nelerdir?

Yaz yaklaşıyor ve her sene daha fazla kendini gösteren sıcaklaryaşamı olumsuz etkiliyor.Küresel ısınma, çevresel faktörler, bunaltıcı hava, kişiyi çileden çıkartıyor. Bu sıcaklardan korunmak isteyenler ve ferahlamak isteyenler klima cihazını tercih etmektedirler.
Yaz günlerinde ferahlatıcı etki veren cihaza gün geçtikçe rağbet artmaktadır. Serinletme gibirahatlığı ve yararı dokunsa da, klimanın zararları azımsanmayacak kadar fazladır. Bilinçsiz kullanımlar, kas ağrısına, grip, tutulmalara neden olabilmektedir. Ev ya da iş ortamına “legionella” mikrobu salgılayarak, akciğerlerde enfeksiyona neden olabilmektedir. Zatürree gibi birçok ciddi hastalığa zemin oluşturabilmektedir.
3901_kl
Sıcaklardan korunabileceğimiz en etkili çözümlerin başında yer alan klimanın, yanlış ve sürekli kullanılması birçok hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Özellikle solunum yollarını olumsuz etkileyen ve doğada bulunan mikropları bünyesine çekerek ortama yayan cihaz, alerjik reaksiyonlara da sebebiyet verebilmektedir. Bağışıklık sistemini zayıflatarak vücut direncini azalmasına neden olarak, kişinin ciddi rahatsızlıkları kapma riskini artırmaktadır. Ortamı buharlaştıran ve nemlendiren soğutma aleti, bakterileri etrafa yayıyor. Bu bakteriler kalabalık ortamda daha fazla yoğunlaşıp; sinüzit, bronşit, renit gibi rahatsızlıklara neden olmaktadır. Kulak, diş iltihaplanmaları, ateşlenmeye neden olmaktadır.
Modern yaşamın vazgeçilmezleri arasında yer alan ve artık kış mevsiminde bile kullanılmaya başlanan klima, öksürük, baş ağrısı, boyun, kas tutulmaları, ciltte kuruluk, dudak çatlaması gibi olumsuz durumlara zemin oluşturmaktadır. Artrit, Nörit gibi nadir görülen vakalara da neden olmaktadır. Klima çarpması gribal enfeksiyonlara, soğuk algınlığına, nezle gibi sorunlara yol açabilmektedir. Vücudun ısı dengesini alt üst eden ve kilo alma riskini artıran cihaz, bağımlı da yapabilmektedir. Sürekli klima kullanan kişiler, ortam serin olsa da klima kullanma gereksimi duyarlar. Soğutma cihazı, değişik ve tehlikeli virüsleri barındırma ve etrafa yayma özelliğine de sahiptir. Bu da ölümcül hastalıklarla karşılaşma riskini artırmaktadır.
3901_vvi2pv7klimalardaki-bakteriler-zaturreye-yol-acabilir-3474
Klimanı zararları, yararından fazla kişiyi etkisi altına almaktadır. Klimayı doğru kullanmak bir nebze olsun olumsuz durumlardan koruyabilir. En etkili korunma yöntemi, filtrenin orijinal ve kaliteli olmasına dikkat edilmesidir. Kalitesiz ve orijinal olmayan filtreler, mikrobu daha fazla çektikleri için etrafa mantar, küf, virüs, bakteri gibi faktörleri yayabilmektedirler. Bu da hastalıkların vücuda daha kolay yerleşmesini sağlamaktadır. Özellikle araba klimaları kişiyi daha fazla olumsuz etkilemektedir. Klima filtresinin bakımı, temizliği düzenli bir şekilde yapılması gerekmektedir.
Küresel ısınmanın karşısında kendinizi savunmasız hissediyorsanız ve klimayı kullanma mecburiyetiniz var ise ortamı yavaş yavaş soğutunuz ya da ısıtınız. Ani hava değişimleri sizleri olumsuz etkileyebilmektedir. Klima ayarının hep aynı derecede kalması sakıncalıdır. Arada ayarları düşürmeniz de fayda vardır. Klima derecesinin en yükseği 25 santigrat olmalıdır. Ve bu derecenin altında ayarları kullanmayı tercih ediniz. Gece bu cihazı kullanmamaya dikkat ediniz. Klima ortamında sığara içmeyiniz ve ortamı sık sık havalandırınız. Klimanın hemen önünde bulunmayınız.

Isırgan Otunun Faydaları

Isırgangiller ailesinden olup; yapraklarında yakıcı maddeler bulunan, dokunulduğunda insana değen yerleri yakan ve deride kızarıklıklar meydana gelen bir tür bitkidir.Kızarıklıkların meydana gelmesinin nedeni de yapraklarındaki emergenz tüyler, bitkinininsanlarla teması sırasında kırılıyor veiçerisindeki formik asit ve histamin gibi alerji yapan maddeler serbest kalarak insana temasettiği yerlerde kızarıklıklara neden olmaktadır. Genellikle dibinden tepesine kadar yaprakları bulunmaktadır. Yaprakları incecik tüylerle kaplıdır. Yaprakları ve bitkinin gövdesi yeşil renklere sahiptirIsırgan otunun yapısında bulunan flovonoit, lutein ve diüretik bileşikler ve mineral maddelerin fazlalığı nedeni ile ilaç yapımında sıkça kullanılmaktadır.
Bulunduğu coğrafi bölge ve nem oranına göre ısırgan bitkisinin boyu 20 cm. ile 1 metreye kadar ulaşmaktadır. Ana gövdenin her tarafında yapraklar bulunmaktadır. Yapraklarındaki salgılanan asit karıncaları kendinden uzak tutmaktadır. Isırgan otu kurak yerlerde hayvan yemi olarak kullanılmaktadır ayrıca lifleri dokumacılıkta da kullanılmaktadır. Isırgan bitkisi Mayıs ve Ağustos ayları arasında çiçeklerini açmaktadır. Türkiye’nin tamamında yetişmektedir. Yol kenarlarında, duvar diplerinde, gölgelik alanlarda, su kenarlarında sıklıkla görülmektedir. Bitkinin çiçek örtüsü 4 parçadan oluşmaktadır.
İlkbahar başlarında başlayıp, sonbaharın sonuna kadar toplanabilmektedir. Toplanan ısırgan bitkisi kuru, güneş almayan ve havadar bir yerde serilerek kurutulur. Isırgan otunun pek çok şeye faydası bulunmaktadır.
Bu faydalardan bahsedecek olursak;
3939_sirgan_otu
• * Sivilcelere iyi gelmektedir,
• * Kan şekerini düşürmeye yardımcı olmaktadır,
* Kabızlığa iyi gelmektedir,
• *  Mide ve safra kesesi rahatsızlıklarına iyi gelmektedir,
• * Saçlardaki kepeği önler,
• * Saçlara canlılık verir,
• * Saçları parlatır,
• * Pankreas rahatsızlıklarına iyi gelmektedir,
• * Kan hastalıklarına iyi gelmektedir,
• * Kan yapıcı özelliği bulunmaktadır,
• * Sarılığa iyi gelir,
• * İdrar yolları hastalıklarına iyi gelmektedir,
3939_isirgan-otu-5


• * Böbrek taşlarına iyi gelmektedir,
• * Mantar rahatsızlıklarına iyi gelmektedir,
• * Baş ağrılarına iyi gelmektedir,
• * Egzama rahatsızlığına iyi gelmektedir,
• * Vücuda zindelik kazandırmaktadır,
• * Romatizma rahatsızlıklarına iyi gelmektedir,
• * Isırgan otundan yapılan lapa kıl dönmelerine iyi gelmektedir,
• * Prostat büyümesini engellemeye yardımcı olmaktadır,
• * Tansiyon düşürücü etkisi bulunmaktadır,
• * Gargara olarak kullanıldığında nefesi temizler,
• * Damar daralmasında ısırgan köklü banyonun çok faydası vardır,

Isırgan otunun faydalarından istifade etmeniz dileğiyle.

Nasır Nedir? Nasıl Tedavi Edilir?

Nasır; ölü ve katı deri tabakası olarak adlandırılabilir. Ölü olan deri hücreleri, keratin tabakası oluştururlar ve böylece nasırın altındaki deri hücreleri iltihaplanmakta’dır. Nasır genellikle ayağımıza olmayan veya ayağımızı vuran ayakkabılardan kaynaklanmaktadır. Nasır oluşmasının tek sebebi ayakkabıdan kaynaklanmamaktadır. Bazen de ayakta oluşan şekil bozuklukları da, ayağımızı yanlış basmamıza neden olmakta ve bunun sonucunda ayaklarımızda nasır oluşmaktadır. Ölü deri tabakasının dip kısmı, sinir uçları ile aktif temas halinde olduğundan insanlara bazen dayanılmaz derecede acı hissettirmektedir. Ayrıca aşırı terleyen, çok yol yürüyen, sürekli ayak üzerinde duran ve havasız kalan ayaklarda da nasır oluşmaktadır.
3949_nasir
Nasırın oluşma sebeplerinden bahsedecek olursak; cildimiz herhangi bir bölgesinde aşırı baskıdan ve sürtünmeden dolayı tehlike hissederse o bölgenin tahriş olmasını önleyebilmek için deri tabakasını kalınlaştırarak nasır oluşturmakta ve deriyi dış etkilerden mümkün olduğunca korumaya çalışmaktadır. Yani nasırı, derimizin dış etkilere karşı cildi koruması olarak ta tanımlayabiliriz.
Nasırın tedavisine gelince, nasırı meydana getiren etmenler yok edilmediği sürece yapılan tedaviler sonuç vermemektedir nasır sürekli kendini yenilemektedir, nasırı kesmenin ve temizlemenin hiçbir anlamı yoktur. Ayağımızı rahatsız eden ayakkabıları giymeye devam ettiğimiz sürece, nasırdan tam anlamıyla kurtulabilmemiz mümkün değildir. Öncelikle ayakkabımızı değiştirmeli mümkünse ortopedik ayakkabı giymeliyiz.
3949_nasir..
Nasırı keserek temizlemeye çalışmak kesinlikle yapılmaması gereken bir harekettir. Nasırı kesmeye çalışırken ayağımızın enfeksiyon kapmasına neden olabiliriz. Bu da daha ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getirebilmektedir. Nasır temizlenmeye çalışırken sağlıklı deri de alınabilir, bunun sonucunda ödem ve şişlik oluşabilir, hatta kangrene kadar sorunlar oluşturabilmektedir. Ayaklarımızı nemlendirerek yumuşak kalmasını sağlayabiliriz, nasırdan kurtulmanın en etkili ve sağlıklı yolu doktora başvurup onun tavsiyelerine uygun ayak kremleri kullanmaktır.Nasırdan kurtulmak için ayağımıza ortopedik ayakkabı giymeli, ayaklarımızı çok sıkacak ayakkabılardan uzak durmalı ve çok bol ayakkabıları da giymemeliyiz.

Altın Çilek ve Faydaları Nelerdir?

Altın çilek, adı gibi çok değerli bir besindir. Her derde deva olan bu besin, daha yeni yenibilinmeye başlanmıştır. Yer kirazı diye de adlandırılan besin, egzotik meyvelerkategorisinde yer almaktadırYaş olarak yenilebildiği gibi kurutulmuş olarak da tüketilmektedir. Daha çok kurutulmuş olaraksatışa sunulmaktadırAltın rengi ile isminibağdaştıran tropikal meyve, Güney Amerika’da yetiştirilmektedir. 5-7 gram ağırlığında ve lif yoğunluğu yüksek olan meyvenin birçokfaydası bulunmaktadır. B1, B2, B3, A ve Cvitaminlerini bünyesinde barındıran besinin, sağlığa çok büyük yararı vardır.
3952_altin-cilek-124786
Yuvarlık hatlardan oluşan meyve, altın sarısı rengindedir. Sulu ve küçük boyutlarda çekirdekleri vardır ve yüzeyi pürüzsüzdür. Taze tüketildiğinde, dış yüzeyindeki kâğıdımsı yüzeyini soymak gereklidir. Kurutulmuş olarak yendiğinde böyle bir işleme gerek yoktur. Salata, kek ve pastalarda kullanılan meyvenin, reçeli de yapılmaktadır. Tatlı ve aynı zamanda nahoş tadı ile lezzetli bir besindir ve özel soslarda kullanılmaktadır. Yaz aylarının vazgeçilmesi olan dondurmanın yapımında kullanılmaktadır. Bazı ülkelerde yemek olarak da tüketilmektedir. Ağacı küçüktür ve dalları çalı şeklindedir. Sıcak ve sulak topraklarda yetişen meyve, kalsiyum ve demir açısından zengindir. Potasyum, fosfor minerallerini de içeriğinde barındırmaktadır. Proteolitik enzimler ile bezenen bu meyve, bu özelliği ile diğer besinlerden ayrılmaktadır.
altın
Antioksidan oranı ile üstünlük yaratan meyve, doğal yollardan kilo vermek isteyenlerin imdadına koşmaktadır. Metabolizmayı hızlandıran besin, sindirim kolaylığı sunmaktadır. Kalorisi düşük olduğundan, kilo vermenize katkı sağlamaktadır. Sağlıklı bir şekilde zayıflamanın en iddialı yoludur.  Çocukların zihinsel ve fiziksel gelişimden olumlu katkıları vardır. Şeker hastalarına iyileştirici etki yapmaktadır. Kanser, kalp gibi ciddi rahatsızlıkları önlemekte başarılı olan meyve, aynı zamanda bu hastalılara şifa olmaktadır. Doğal idrar söktürücüdür ve ağrı kesici özelliğine sahiptir. Kandaki değerleri dengeler ve solunum, idrar yollarındaki rahatsızlıklara deva olmaktadır. Tıbbi ilaçlarda kullanılan meyve, 8 alkolid özelliğine sahiptir. Görme ve işitme duyularına büyük fayda sağlar ve sinirlerin onarılmasında etkilidir. Kan dolaşımını hızlandırır ve düzene sokar. İltihap kurutur ve mantar hastalıklarını tedavi etmede etkilidir. Altın çilek, İştah açıcı, ateş düşürücü, balgam temizleyici, tümörün ilerlemesini durdurucu, cilt problemlerine çözüm yaratan ve böbrek rahatsızlıklarını iyileştiren etkisi ile liderdir.
Altın çilek, kozmetik özelliği ile de iddialıdır. Cildi pürüzsüleştirir ve nemlendirir. Cildi güneş ışınlarından koruyan besin, hücre yenileyici özelliği ile fark yaratmaktadır. Yaşlanma belirtilerini geciktiren meyve, erkeklerin korkulu rüyası olan prostat hastalığının oluşumunu önler ve tedavi eder. Antispazmodik, Anti-romatizmal, Antiviral, Diüretik, Antimikrobiyal, Antimikobakteriyel, Anti-diyabetiktir, Antikoagülan ve Analjezik özellikleri ile tam bir eczane deposu

Saman Nezlesi ve Tedavi Yolları

Gerçekte polen alerjisi olan, ancak ilk ortaya çıktığındasaman nezlesi diye adlandırıldığı için bu isimle anılmaya devam eden bir hastalık türüdür. Burnun iç yapısının, hapşırması şişmesi sonucu oluşmaktadır. Saman nezlesi tıp dilinde “alerjik rinit” olarak adlandırılmaktadır.
Hastalık; genellikle erken yaşlarda görülmeye başlamaktadır. Çok yüksek bir oranda olmasa da anneve babadan kalıtımsal otlarda, tohumlarda,toprakta sıkça görülmektedir. Alerjiye neden olanmikroorganizmalar çok soğuk ve çok sıcak havakoşullarına karşı kendini adapte etmiş ve hava sıcaklığından mümkün olduğunca etkilenmemektedir. Alerjisi olan insanların bu polenlerden rahatsız olmadan hareket edebildikleri en uygun hava karlı havalardır, çünkü karlı havalarda alerjiye neden olan polenler, kar altında hapis olduklarından insanlara zarar veremezler. Bu polenlere alerjisi olanlar mümkün olduğunca evlerinde bitki yetiştirmemeli ve evlerinin nemli olmamasını sağlamalılar. Polen alerjisine neden olan organizmaların nedeni ilkbaharda ağaçlar, sonbaharda ise çayırlıklarda ki otlardır.
3959_saman_nezlesi
Burun tıkanıklığı, ardı arkası kesilmeyen burun akıntısı, sürekli bir şekilde hapşırma, burunda kaşıntı, gözlerde kaşıntı, öksürük, baş ağrısı, gırtlakta kaşıntı gibi belirtileri bulunmaktadır.
Alerjiye neden olan etmenler sadece bitkilerden kaynaklanmamaktadır. Hayvanların özellikle de kediler, köpekler ve atların tüylerinden kaynaklanmaktadır. Arıca mantarlar, kozmetik malzemeler ve ev tozlarından da kaynaklanmaktadır ve dönemsel değil bütün bir yıl boyunca bizleri rahatsız etmektedirler. Bu maddelerden meydana gelen alerjik maddeler özellikle de kışın klimalı olan evlerde ve iş yerlerinde klimaların temizliği yapılmazsa, klimalar çalıştığı anda bulunduğu ortama yayılmaktadırlar. Özellikle gelişen teknoloji, sanayi ortamlarında kullanılan kimyasal malzemelerinin çeşitlenmesi ve bunlardan yayılan maddelerinde çeşitlenmesi ve bu sanayi kuruluşlarından da yayılan kimyasal maddeler de alerjik reaksiyonlara neden olmaktadır. Bu kimyasallar insanlarda aşırı duyarlılık oluşturmakta ve bunun sonucunda da doğal polenlere olan alerji şikâyetlerini daha da artırmaktadır.
3959_allerjii
Saman nezlesinden kurtulabilmek için: Su buharına okaliptüs, papatya, lavanta yağı karıştırılarak, buharı solunduğunda bir nebze olsun alerji rahatlatmaktadır. Bu karışımlar ile banyo yapılabilir veya buhar banyosu yapılabilir.
Saman nezlesinden doktor kontrolünde kurtulmak istiyorsanız: Doktorunuzun önereceği yöntemlerden bir kaçı da Anti-enflamatuvar ilaçlar, nazal steroid spreyler, montelukast, kromolin, nedocromil, tuzlu su, antihistaminikler, dekonjestanlar ve ımmünoterapi tarzı ilaçlar verilerek tedavi süreci desteklenmektedir.

İshal Nedir? Tedavisi Nasıl Yapılır?

İnsanoğlu sağlıklı yaşamak için her zamanelinden geldiğince yediğine ve içtiklerine dikkat etmektedir. Yedikleri ve içtikleri sağlığınaparalel olarak yaşam kalitesini de artırmaktadır.Yediklerindeki düzensizlik veya bazı şeylerimakine gibi işleyen vücudumuzun kabul ettiği sınırların üzerinde tüketmek vücudumuza ve sağlığımıza zarar vermektedir. Burahatsızlıklardan biri de ishaldir. İshali tanımlayacak olursak, dışkılamanın olması gerekenden yani normalden daha sulu olması ve daha sık olması durumuna ishal denilmektedir. Normalde dışkı katı ve şekilli olmasına rağmen ishal durumunda içerdiği su miktarı artar ve görünümü şekilsiz bir alır. İshalin belirtileri sabittir. Ayrıca ishalin teşhisi ve tedavisi kolay olmasına rağmen çocuklarda ölüme kadar giden sonuçlara varabilmektedir.
3993_ishal-tedavisi
İshalin sebeplerinden bahsedecek olursak; ishal yapan mikroorganizmaların, kirli su ve besinler aracılığıyla ağızdan alınması, mikropların zehrinin bulaştığı besinlerin alınması, özellikle bebeklerde beslenme hataları, bağırsak kurtları, bazı ilaçların yan etkileri, aşırı korku ve heyecan ishale sebep olan başlıca etmenlerdir. İshal ile birlikte vücutta çok fazla miktarda tuz ve su kaybı yaşanmaktadır. Bunun sonucunda da gerekli tedavi uygulanmazsa ölüm meydana gelmektedir.
Vücutta su ve tuz kaybı yani ishal durumunda görülen belirtilerden de bahsedecek olursak,
3993_shal
*Halsizlik,
*Ağız kuruluğu,
*Huzursuzluk,
*Şuur kaybına neden olabilecek dalgınlık,
*Derinin esnekliğini kaybetmesi,
*Gözün içeri kaçması,
*İdrar miktarının azalması,
*Nabzın zayıflaması,
*Nabzın sayı olarak artması, sayılabilir.
Vücudun tuz ve su kaybının tehlikeli boyutlara ulaşıp ulaşmadığını karın derisine bakarak anlayabiliriz. Su ve tuz miktarı normal ise karın derisi kaldırılıp bırakıldığında hemen eski haline dönebilmelidir.
İshal rahatsızlığı varsa ilk olarak yapılması gereken kaybedilen su ve tuz miktarını geri kazanmak gerekmektedir. Bol miktarda kaynatılıp soğutulmuş su içilmelidir. İshal olan kişiler kesinlikle çikolata, kuru yemiş ve kızartma tarzı besinlerden uzak durmalıdır. Mümkün olduğunca patates püresi, yağsız et, yağsız makarna ve pirinç pilavı yenilmelidir. İshalden kurtulmak için evde uygulanabilecek en etkili yöntem 1 litre kaynatılıp soğumuş suya 2 çorba kaşığı şeker, 1 çay kaşığı tuz ve 1 çay kaşığı karbonat konularak karıştırılır ve içilirse ishalin etkilerini azaltmaya yardımcı olmaktadır. Özellikle anne sütü emen bebeklerde ishal görülürse kesinlikle anne sütü emzirilmeye devam edilmelidir.
İshalden korunmanın en etkili yolu; el temizliğine önem vermek, tuvaletleri temiz kullanma ve mümkün olduğunca temiz içme suyu kullanmadır.

Suçiçeği Nedir? Hastalığın Belirtileri ve Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Çocukluk döneminin genel hastalığıdır. Virüs kökenli bir hastalık olmak üzere bulaşıcıdır ve belirtileri gözle görülebilir şekildedir. Kırmızı pulcuklar ve içi dolu kabarcıklar şeklinde vücutta belirgin bir şekilde gözlenebilir. Özellikle çocukluk döneminde her insanda görülebilen bir hastalıktır. Tedavisi kolaydır ve çok tehlikeli bir hastalık değildir. Herpes grubuna ait virüs tarafından vücuda bulaşır. Deri üzerinde kırmızı noktalar(pulcuklar) şeklinde yayılarak tüm vücudu sarar. Ağız yoluyla alınan virüs,vücut içerisinde hızlı bir şekilde çoğalır ve üst derinin yapısını bozarak çoğalır. 2-9 yaş aralığında çok sık rastlanmaktadır. Yeni doğmuş ya da 3 aylık bebeklerde görülme olasılığı çok düşüktür bu da uzmanlar tarafından annenin kazandığı bağışıklık olarak tanımlanır. Hastalık kış ve bahar aylarında daha sık gerçekleşir. Bir kez suçiçeği geçiren hasta bağışıklık kazanır ve bir daha bu hastalığa yakalanmaz,istisnalar elbet vardır ancak çok nadirdir.
Hastalığın Belirtileri Nelerdir?
Kırmızı pulcuklar hastalığın en büyük belirtileridir. 2 ila 3 gün gibi bir sürede lekeler kabarcıklara dönüşür ve büyük bir kaşıntı isteği oluşturur. Acı vermez ve büyüklükleri çok fazla değildir. Sırt ve göğüs bölgesi lekelerin ilk adımıdır, daha ağır durumlarda bacaklara ve kollara sıçrayabilir. Yüksek ateş bir diğer belirtidir 39 derece en yüksek ateştir fakat çok ağır durumlarda 40 dereceye ulaşabilir. Hastalık uzun süreli değildir. 5-15 gün arasında lekeler iz bırakmadan kaybolurlar fakat kaşıntı çok fazla olursa ve hasta buna tepki verirse lekeler vücutta derin çukurlar bırakabilir.

Hastalık Nasıl Tedavi Edilir?

Virüs kökenli diğer hastalıklarda olduğu gibi suçiçeğinde de ilaç tedavisi mümkün değildir fakat kaşıntıyı azaltmak ya da hafife indirgemek amaçlı losyon ya da kremler kullanılabilir. Tedavi evde mümkündür. Hastanın yatağı temiz tutulmalı çarşaf ve yastık kılıfları sürekli değiştirilmeli ve yıkanmalıdır. Ilık duş hastayı rahatlatabilir. Kaşıntının zarar vermemesi adına hastanın tırnakları törpülenmeli bebeklere ise eldiven giydirilmelidir. Hastanın giysileri de temiz tutulmalıdır. Özellikle iç çamaşırı gün içerisinde sürekli değiştirilmeli ve yıkanmalıdır. Hastalık bulaşıcıdır bu yüzden hastanın odasında çok fazla vakit geçirilmemelidir ve hasta dışarıya çıkarılmamalıdır.


MEME BÜYÜTME (AUGMENTATİON) AMELİYATI NASIL OLUR? NEREDE YAPTIRMALIYIM?

Memelerin, değişik türde protezler (implantlar) kullanılarak büyütülmesi ve yeniden şekillendirilmesidir. Meme büyütme girişimi hafif dereceli meme sarkıklığının tedavisinde de kullanılır.
Teknik olarak protezler memealtı, koltukaltı ve meme ucu çevresi gibi değişik bölgelerden küçük kesiler aracılığıyla kas altına ya da üstüne yerleştirilebilir. Protezler, silikon veya serum fizyolojik içerenler olmak üzere başlıca iki tipte ve değişik şekil ve boyutlardadır.
Ameliyat süresi 1-2 saattir ve genel anestezi veya damar içi sakinleştirici etkisi altında uygulanabilir. Hastanede kalmak genellikle gerekmez. İşe dönüş 2-4 günde olur. Spor ve yakın temaslı fiziksel aktivitelere 4 haftada başlanabilir.
Başlıca riskleri kanama, enfeksiyon, duyu azalması veya artması, protez çevresinde sert ve ağrılı kapsül oluşması, asimetri, izlerin belirginleşmesi ve protezin zamanla sızarak küçülebilmesidir.

MEME KANSERİ TEŞHİSİ NASIL OLUR? NELERE DİKKAT ETMELİYİM? NE YAPMALIYIM?

Meme kanseri, erken teşhis edilebilen ve erken tanındığında iyi tedavi sonuçları elde edilebilen kanser türlerindendir. Kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. İstatistiklere göre meme kanseri her 9-10 kadından birinde ortaya çıkar.
Meme kanseri riskini riskini arttıran başlıca faktörler ailede birinci derece akrabalarda meme kanseri öyküsü bulunması, ilk adetin erken yaşta olması (12 yaşın altında), geç menopoz, ilk doğumun geç yaşta olması (30 yaşın üstünde), sigara içilmesi ve kişide daha önce yapılmış patolojisi riskli meme biyopsi öyküsü bulunmasıdır.
Meme kanseri, kişinin 20 yaşından başlayarak kendini düzenli olarak her ay muayene etmesi, periyodik mamografi ve uzman hekim muayeneleri ile erken tanınabilir. Aylık muayenelerin genellikle adetten sonraki 7-21 günler arasında yapılması önerilir. Yıllık periyodik mamografilere genellikle 40 yaştan sonra başlanır.
Meme kanseri genellikle tek, sert kıvamlı, ağrısız ve zamanla büyüyen bir kitle olarak ortaya çıkar. Mamografi ise kanseri ele gelen büyüklüğe ulaşmadan erken dönemde tanıma olanağı sağlayabilir. Meme kanserinin tedavisi de tanındığı döneme bağlı olarak değişiklik gösterir.

MEME KÜÇÜLTME (REDUCTION) AMELİYATI NASIL OLUR?NEREDE YAPTIRMALIYIM?

MEME KÜÇÜLTME (REDUCTION)
Büyük ve sarkık memelerin küçültülmesidir. Bu girişim, özellikle memelerin büyüklüğü nedeniyle oluşan boyun, sırt ve kol ağrılarının ortadan kalkmasına yaradığı için estetik olduğu kadar rekonstrüktif amaçlı da kabul edilir. Meme küçültme ameliyatından erkeklerde görülen ve yağ emme (liposuction) ile tedavi edilemeyecek ileri dereceli meme büyümesi (jinekomasti) durumlarında da yararlanılabilir.
Teknik olarak genellikle memenin altında ve meme ucunun çevresinde yapılan kesiyle fazla meme dokusu ve deri çıkarılır. Meme ve meme ucu yukarı kaldırılarak yeniden şekillendirilir.
Ameliyat süresi 3-4 saattir ve genel anestezi altında uygulanır. Hastanede kalış süresi 1 gündür. Bazen hastanede kalmak gerekmez. İşe dönüş 2-3 hafta içinde gerçekleşir. Spor ve yakın temaslı fiziksel etkinliklere 6 hafta içinde başlanabilir.
Başlıca riskleri enfeksiyon, kanama, duyu azalması, asimetri, deri ve meme ucu hasarı, süt verememe ve izlerin belirginleşmesidir.

Diş Beyazlatma(Bleaching) Nasıl Olur?Nerde Yaptırmalıyım? Faydaları Nelerdir?

Günümüzde estetiğin önemi yadsınamaz ve estetikte güzelliğimizi bütünleyen etkenlerden biri de dişlerimizdir. Son yıllarda diş hekimlerine en çok sorulan sorulardan biri ise diş beyazlatmadır.

Her insanın kendi yapısına göre (göz rengi, ten rengi vb.) bir diş rengi vardır.  Maalesef ki diş fırçalanarak bu yapısal rengi beyazlatamayız. Beyazlatma; çeşitli nedenlerle renklenmiş dişlerin (sigara, çay, kahve, çocuklukta çok fazla antibiyotik kullanılmış olması, yaşlanma…) veya kişiye özel diş rengininbirkaç ton açılması için kullanılan bir oksijenasyon yöntemidir.

Günümüzde dişlerin beyazlatılmasında inanılmaz gelişmeler olmaktadır. Yapılan çalışmalar sonucunda % 38`lik hidrojen peroksitin diş rengini açtığı kanıtlanmıştır. Bu madde kullanılarak 2 çeşit sistemle dişler beyazlatılmaya başlanmıştır:

1- Ev tipi
2- Ofis tipi

Ev tipi beyazlatmada, diş hekimi hastanın dişlerinin ölçüsünü alarak ona uygun alt çene ve üst çene için birer plastik kalıp hazırlatır. 6-8 şırınga şeklindeki ilaç ve kalıplar hastaya verilir. Kişi bu işlemi evinde uygular. 3-4 gün boyunca, kişi kalıpların içine şırıngada ki ilaçları sıkarak kalıpları dişlerine yerleştirir. 4 saat boyunca kalıplar ağızda tutulur. Bu esnada kesinlikle yemek yemek, sigara içmek yasaktır. 4 gün sonra bembeyaz dişlere kavuşulur. (2-6 ton diş rengi açılıyor.)
Ofis tipinde ise; diş hekimi beyazlatmayı klinikte uyguluyor. Diş etleri özel bir maddeyle izole ediliyor. Dişlere sürülen ilaç 45 dakika süreyle özel bir ışık uygulanarak diş yüzeyinde bekletiliyor. 45 dakika sonra sonuç hemen alınıyor, dişlerin rengi 2-6 ton açılıyor.
İki tip beyazlatmada da önemli olan uygulama süresince en az 1 hafta olabildiğince çay-kahve-sigara-şarap-gazlı içecekler gibi dişleri boyayıcı etkenlerden uzak durulmalıdır.
Tedavide dişler esas olarak 1 hafta sonra gerçek rengine kavuşmaktadır.
Kişinin alışkanlıklarına bağlı olarak renkte geri dönüşüm 2-4 sene içinde olmaktadır. Bu nedenle belli sürelerde pekiştirme tedavisi uygulanması gerekiyor.

TÜP BEBEK İÇİN NE YAPMALIYIM? TÜP BEBEK TEDAVİSİYLE İLGİLİ BİLDİKLERİNİZ NE KADAR DOĞRU ?TÜP BEBEK TEDAVİSİNE NERDEN BAŞLANMALI?

Tüp bebek tedavisi uzun yıllardır uygulanmasına karşın, doğru bilgiye sahip olunmaması birçok yanlış inanışı da beraberinde getirdi.

İnterfilite yani tüp bebek tedavisinde bilimsel çalışmalar ve teknolojik ilerlemeler ışığında her gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Bu gelişmeler sayesinde artık çocuk sahibi olamayan birçok çift için umut ışığı doğuyor. Ancak tüp bebek tedavisinde istenilen sonuçlara ulaşmak için çifetlerin de beklentilerinin gerçekçi olması gerekiyor. Bunu sağlamanın  yolu da hekimlerin hastalarını doğru bir şekilde bilgilendirmesinden geçiyor. Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Sağlığı Bölüm Koordinatörü Prof. Dr. Aydın Arıcı’yla tüp bebek tedavisi konusunda halk arasında doğru olduğu düşünülen yanlışları ve tüp bebek tedavisiyle ilgili bilimsel gerçekleri gün yüzüne çıkardık.

YANLIŞ: Kısırlık Doğuştan gelen bir özelliktir ve değiştirilemez
DOĞRU: Kısırlığın nedenleri arasında kromozomal sorunlara bağlı, sperm veya yumurta oluşumunda ortaya çıkabilecek bazı sorunlar doğuştan geliyor. Ancak, enfeksiyonlara bağlı tüplerin tıkanması veya miyomlara bağlı rahimin deforma olması, çevresel faktörlere bağlı sperm üretiminin azalması, yaşa bağlı yumurta üretiminin azalması gibi birçok sorun sonradan gelişerek kısırlığın ortaya çıkmasına neden oluşturabiliyor. Çocuk sahibi olamayan çiftlerin %20’si doğuştan gelen bir sorun bulunmuyor.

YANLIŞ: Tedaviye sadece ileri yaşlarda gerek duyuluyor
DOĞRU: Erkekte sperm sayısının düşük olsa yada hiç olmama gibi sorunlar doğuştan gelebiliyor. Bu kişilere evlendikten sonra belli bir süre zarfında eşi gebe kalmadıysa sperm tahlili yapmak gerekiyor. Sonuç başarısızsa, kişinin eşinin yaşı ne olursa olsun mutlaka tüp bebek tedavisine geçmek gerekiyor. Kadınlarda da hangi yaşta olursa olsun tedavi için ileriki yaşları beklemelerine gerek kalmıyor. Genç yaşta da tüp bebek tedavisi uygulanabiliyor.

YANLIŞ: Kısırlık sadece tüp bebek tedavisiyle düzelebilir.
DOĞRU: Her kısırlık tüp bebek yöntemiyle tedavi edilmek zorunda değil. Örneğin hafif sperm bozuklukları veya yumurtlama sorunu olan çiftlerde tedavi, yumurtlama tedavisi ve aşılamayla yapılabiliyor. Dolayısıyla kısırlık sorunu yaşayan çifitlerin ilk aşama olarak tüp bebek tedavisine yönlendirilmesi doğru değil. Başlangıç olarak daha basit tedavilerin denenmesi ve başarılı sonuçlara ulaşılamazsa, en son aşama olarak tüp bebek tedavisine geçilmesi gerekiyor.

YANLIŞ: Sperm sayısı doğuştan gelir, değiştirilemez.
DOĞRU: Testislerin vücut ısısının bir derece altında olması gerekiyor. Vücut içinde kaldıkları an, sperm üretimleri geri dönüşümsüz hasara uğruyor. Erkeklerin sperm sayısı, doğuştan gelen bir sorun olan testislerin kasık kanallarında kalmasına bağlı olarak düşebiliyor. Bu nedenle erkek bebeklerde testislerin inmiş olduğunun kontrol edilmesi kısırlığın oluşmasını önlemek adına çok önemlidir. Bunun yanı sıra, radyasyon, çevresel faktörler ve ilaçlar sperm üretimini düşürebiliyor.

YANLIŞ: Sperm sayısı düşükse, tedavide başarı elde edilemiyor.
DOĞRU: Tüp bebek tedavisinde en başarılı sonuçlara ulaşılan konulardan biri de erkeğin sperm sayısının normalden daha az olduğu durumlardır. Dolayısıyla erkekte çok az sayıda sperm olsa bile, sperm olduğu müddetçe tüp bebek tedavisinde başarılı olma şansı düşünülenin aksine oldukça yükseliyor.

YANLIŞ: Kronik hastalıkları olanlara tedavi uygulanamıyor.
DOĞRU: Kronik hastalıkları olan kişilere de tüp bebek tedavisi uygulanabiliyor ancak dikkatli olmak gerekiyor. Kalp, diyabet, yüksek tansiyon, ağır böbrek hastalıkların sahip olan kişilerin gebeliklerinin yakın izleme altında tutulması önem taşıyor. Dolayısıyla bu kişilerin herhangi bir şekilde gebe kalmadan önce, hekime başvurması gerekiyor.

YANLIŞ: İleri yaştaki kadınlara tedavi uygulanamıyor
DOĞRU: Kadınlarda yumurta üretimi, 34 yaşından itibaren harap olmaya ve azalmaya başlıyor. Bu nedenle gerek tüp bebek tedavisinde, gerekse doğal gebeliklerde yaş ilerledikçe gebelik oranı düşüyor. Böyle bir durumda sağlıklı gebe kalma şansı azaldığı için, bu çiftlerin çok iyi bilgilendirilmeleri ve beklentilerinin gerçekçi olması gerekiyor.

YANLIŞ: Tüp bebek tedavisi çoğul gebeliklerle sonuçlanıyor
DOĞRU: Maalesef günümüzde çoğul gebeliklerin çoğu, tüp bebek veya aşılama tedavisi sonucunda olan gebeliklerdir. Bunun nedeni, başarı oranını arttırmak için birden fazla embriyo transfer ediliyor olması. Günümüzde ikizler sorun olarak görülmüyor. Yakın izleme ile bebekler hem zamanında, hem de sağlıklı olarak doğabiliyor. Ancak ikizlerin üzerindeki çoğul gebeliklerin hem anne, hem de bebekler için riskli ve tehlikeli olduğu biliniyor.

YANLIŞ: Tüp bebek tedavisinde gebelikler güç seyrediyor.
DOĞRU: Tüp bebekle gerçekleşen her gebeliğin riskli olduğunun düşünmek yanlıştır. Birçok gebelik normal ve sağlıklı olarak devam ediyor. Ancak çoğul gebelik varsa ve annenin yaşı 40’ın üzerindeyse, her adımda oluşabilecek zorlukların dikkatli bir şekilde izlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması gerekiyor.

YANLIŞ: Kadın, kısırlıkta erkeğe göre daha fazla sorumlu
DOĞRU: Sağlıklı gebelik için üç faktör gerekiyor. Bunlar sperm, yumurta ve embriyonun gelişeceği rahim. Bu üç faktörden ikisi kadına aittir. Dolayısıyla üçte iki faktör kadından kaynaklanıyor. Ancak kısırlığın ortaya çıkmasında rahme bağlık faktörler çok sık görülmüyor. O nedenle istatistiklere bakıldığında kısırlık, %40 erkeğe, %40 kadına ve %20 her ikisine de bağlı oluyor.


YANLIŞ: Donmuş embriyolardaki başarı şansı çok düşük.
DOĞRU:  Başlangıçta bütün embriyolar donduruluyorken, artık günümüzde sadece kaliteli embriyolar donduruluyor. Embriyolar daha sonra çözüldüğünde, tazeye yakın başarı oranı elde ediliyor. Ancak, ilk demede en iyi embriyolar transfer edilmiş ve ikinci grup embriyolar dondurulmuşsa, başarı şansı taze embriyonun %60-70’i kadar oluyor.

YANLIŞ: Stres sonuçları etkilemiyor.
DOĞRU: Ciddi boyutlardaki stres, başarı sonuçlarını etkiliyor. O nedenle hasta odaklı merkezlerde başarının yüksek olmasının nedenlerinden biri bu. Hastanın her türlü ihtiyacının karşılanması, psikolojik desteğin verilmesi ve mümkün olduğu kadar tedavi sürecinin gidişatında hastaların da bilgilendirilmesi tedavinin başarında rol oynuyor.

17 Haziran 2013 Pazartesi

Sigarayı Bırakmak İsteyenlerin Yapması Gereken Ön Hazırlıklar.

Sigarayı bırakmak için yapılan ön hazırlıklar, kişinin sigarayı bırakma oranın artırabiliyor. Sigarayı bırakmak isteyenlerin başarılı bir ön hazırlık yapması gerekiyor.
Ön hazırlık döneminde hoşlanılmayan bir sigaraya geçiş yaparak haz duygusu köreltilebilir. Bir an önce bırakılması gerekir. Bırakma evresini uzun tutmamak gerekiyor. Ayrıca sigaranında sosyal içicilik yanı da vardır. Gerekiyorsa sosyal çevre değiştirilmelidir. Sigara ile birlikte tüketilen yiyecek ve içeceklerden uzak durulmalıdır. Nikotini vücuda çok fazla hatırlatmamak gerekir.
Sigarayı bırakmak için gün belirlemek doğru değildir. Çünkü, o güne yaklaştıkça kişinin stresi artacaktır.
Sigara içinde binlerce zararlı madde barındırır. Bunlar;
Angelica root extract: Kansere yol açar.
Aseton: Oje temizleyicisi olarak kullanılır.
Arsenik: Zehir olarak kullanılır.
Asetik Asit: Asit etkisi gösterir.
Benzen: Boya ve kauçuk maddelerin yapımında kullanılır.
Bütan: Hafif sıvılarda bulunan zehirli bir gazdır.
Fenol: Dezenfektan olarak kullanılır.
Karbonmonoksit: Zehirli gazdır.
Kadmiyum: Pil yapımında kullanılır.
Siyanür: Öldürücü zehirdir.
DDT: Yasaklanmış bir böcek zehiridir.
Ethyl Furoate: Öldürücü bir maddedir.
Kurşun: Yüksek miktarda alınırsa zehirlidir.
Formaldehid: Kimyasal maddedir. Kadavra koruyucudur.
Methoprene: Zehirli bir maddedir.Böcek zehiri olarak kullanılır.
Megastigmatrienone: Kimyasal bir maddedir.
Metanol: Roket yakıtı olarak kullanılır.
Maltitol: Diyabetik tatlandırıcıdır.
Naftalin: Zehirli maddedir. Güve ilacı olarak kullanılır.
Metil isocyanate: Zehirli bir maddedir. Hindistanda 2000 kişinin ölümüne neden olmuştur.
Polonyum: Kanser yapıcı radyoaktif bir maddedir.
Toluene: Endüstriyel çözücüdür.
fakat bunlardan sadece nikotin bağımlılık yapar.

Neden Kilo Alamıyorum?

Çok zayıfım ve kilo almak istiyorum diyorsanız ilk önce bir dahiliye uzmanına gidilmelidir. Çünkü , neden kilo alamadığınıza dair biyokimya ve hormonal testler yaptırmanız gerekiyor. Bu testler sonunda herhangi bir hastalık varsa ilk önce bu hastalığın tedavi edilmesi gerekmektedir. Eğer hastalık yoksa bir diyetisyene başvurmalısınız. Diyetisyenden sağlıklı kilo alımı için öneriler alabilirsiniz. Bu şekilde dengeli ve sağlıklı kilo alabilirsiniz.
Bütün bunlarla beraber düzenli bir egzersiz programına başlamakta yarar var. Aynı şekilde çok fazla egzersiz yapıyorsanız biraz daha azaltmak gerekiyor. Ayrıca düzenli yemek yemeye başlamalısınız. Çay, kahve gibi metabolizmayı hızlandıracak içeceklerden uzak durmalısınız. Sigarayı kesinlikle bırakmalısınız. Çünkü sigara metabolizmayı %10 hızlandırıyor.
Unutmayın; kilo aldırmakta , verdirmekte bir uzman işidir. Profesyonel bir yardım almanız gerekmektedir.

Sperm tahlili nasıl yapılır?

Düzenli ve korunmasız bir ilişkinin ardından bir yıl geçmesine rağmen çocuk sahibi olamayan çiftler, nedençocuk sahibi olmadıklarını öğrenmek için uzman bir hekime başvurduklarında genellikle çoğunda kısırlık ortayaçıkar. Kısırlık probleminde çiftler pek çok test uygulamasına tabi tutulurlar ve erkeklerin yaptırması gereken ilkve en önemli testte sperm testidir. Meniden sperm testinde spermlerin sayısına, şekline, hareketliliğine veakışkanlığına bakılır. Ancak erkeklerin çoğu sperm testi nasıl yapılır diye merak etmektedir. İşte merakınızıgiderecek bilgiler.
kisirlikta-sperm-tahlili-nasil-yapilir
Kısırlıkta  nasıl yapılır?
Dışarıya boşalan meninin içinden alınan sperm hücreleri oda sıcaklığında yaklaşık olarak 20 dakika kadar katı birhalde kalmakta ve daha sonrasında kendiliğinden çözülmektedir. Bu sebeple sperm hücreleri kendiliğinden çözünene kadar en fazla 30 dakika oda sıcaklığında bekletilir ve hemen ardından mikroskopta incelenmeyealınır. Sperm tahlili genellikle 2 kez yapılmaktadır, çünkü spermler değişkenlik gösterebilir.
Meninin bu şekilde katılaşıp sıvılaşmasına yardımcı olan prostat ve vesikula seminalis adı verilen bezlerden gelen sıvıların rolü bulunur. Aslında meni yalnızca testislerden gelen bir sıvı değildir, aynı zamanda pek çok yerden gelen sıvı meniye karışarak sperm hücrelerine eşlik etmektedir. Bu sıvılar ise asidik bir ortam olan vajinada sperm hücrelerini korur. Eğer bu sıvılar olmadan sperm hücreleri vajina içine girerse, yaşamaları mümkün değildir.

Sivilce nedir sivilceden nasıl kurtulurum

Sivilce nedir sivilceden nasıl kurtulurum ?
Sivilceler kıl köklerinde ki yağ oranın artması ve bu noktada bakteriler ile enfekte olması ileoluşur. Sivilce oluşumunun yüzlerce nedeni olabilir. Fakat hormonların artışı ile oluşan sivilcelere  çeşitli tedavilerde yapılmaktadır.
Sivilceden nasıl kurtulurum ?
Genelde gözenek yapısı geniş olan ciltlerde sivilce oluşuma rastlanır. Cildimizde ki gözenekler, cildimizi alerji ve kirlilikten koruduğu gibi cildin nefes almasını da sağlarlar. Çok gözenekli ciltlerde iyi cilt temizliği yapılmazsa siyah nokta ve sivilcelenme de artış kaydeder. Genelde geniş gözenekli ciltler yağlı olanlardır. Yağlı ciltlerin en büyük sıkıntısı su oranının düşük olmasıdır. Bu nedenle cildi nemlendirmek için su bazlı ürünler kullanılabilir.
Kullanılan maskeler ile su ve yağ dengesi yaratılabilir. Cildi cilt yapınıza göre temizlemek en iyi sivilce ilacıdır. Temizleme sütü ve tonik kullanmak ciltte yağ ve su dengesini hızlıca yaratır. Bu nedenle bir uzmana danışmak ve cilt tipinize göre temizleyiciler edinmek gereklidir.
Yapılan araştırmalarda cilt temizliğinde sabun kullanmanın sivilce oluşumunu arttırdığı ortaya çıkmıştır. Ne kadar su ile yıkasanız da sabun gözenekleri kapamakta ve enfekte olan sivilcelerden olmaktadır. Bu nedenle sabun kullanmaktansa cilt temizleyicileri veya en basit olan gül suyu kullanılabilir.
Kadınlarda kullanılan makyaj akşamları mutlaka temizlenmelidir. Temizlenmeyen ve ciltte kalan bu kimyasallar sivilce oluşumunu tetiklemektedir. Makyaj malzemelerinde kullandığınız fırçalar periyodik olarak temizlenmelidir.
Kullandığınız yastıkların, çarşafların ve havluların sürekli temizlenmesi ise sivilce oluşumunu engelleyen bir diğer konudur. Gece uyurken yüzünüzden deri parçaları sürekli olarak yastığınıza dökülür zaman içinde yastığınızda bakteri ve mytler çoğalır. Böylece yüzünüzde sivilcelenme artabilir. Özellikle kalabalık bir ailede yaşıyorsanız kullandığınız havlular her günde ğiştirilmelidir.
Ellerinizi sürekli yüzünüze değdirmeyin çünkü eller gün içinde pek çok bakteri ve mikrop taşırlar. Bu nedenle yanınızda hijyenik temizleyici bulundurun. Sık sık ellerinizi temizlemeyi ihmal etmeyin.
Sivilcelerin artmasının bir diğer sebebi strestir. Streslendiğinizde vücudunuz fazla miktarlarda hormon salgılar böylece sivilcelenme oluşur. Stresli ortamlardan uzak durmak, olumlu olmak çok önemlidir.